İşte İngilizcede en yaygın kullanılan phrasal verbs’lerin bir listesi. Her phrasal verb’ün Türkçesi, örnek cümlesi ve çevirisi yer almaktadır:
| Phrasal Verb | Türkçesi | Örnek Cümle | Çevirisi |
|---|---|---|---|
| break down | bozulmak, parçalanmak | My car broke down on the way to work. | Arabam işe giderken bozuldu. |
| bring up | gündeme getirmek, büyütmek | She brought up an interesting topic in the meeting. | Toplantıda ilginç bir konuyu gündeme getirdi. |
| call off | iptal etmek | They called off the meeting due to the weather. | Havanın kötü olması nedeniyle toplantıyı iptal ettiler. |
| carry on | devam etmek | Please carry on with your work. | Lütfen işinize devam edin. |
| come across | rastlamak | I came across an old friend in the store. | Mağazada eski bir arkadaşımla rastlaştım. |
| cut down | azaltmak, kesmek | We need to cut down on our expenses. | Masraflarımızı azaltmamız gerekiyor. |
| figure out | çözmek, anlamak | I need to figure out how to fix this problem. | Bu problemi nasıl çözebileceğimi anlamam gerekiyor. |
| give up | vazgeçmek, bırakmak | He decided to give up smoking. | Sigara içmeyi bırakmaya karar verdi. |
| go over | gözden geçirmek | Let’s go over the plan one more time. | Planı bir kez daha gözden geçirelim. |
| look after | bakmak, ilgilenmek | She looks after her younger brother. | Küçük kardeşiyle ilgileniyor. |
| look for | aramak | I’m looking for my keys. | Anahtarlarımı arıyorum. |
| make up | uydurmak, telafi etmek | They made up after the argument. | Tartışmadan sonra barıştılar. |
| put off | ertelemek | We had to put off the meeting until next week. | Toplantıyı gelecek haftaya ertelemek zorunda kaldık. |
| run into | rastlamak, karşılaşmak | I ran into Jane at the supermarket. | Süpermarkette Jane ile karşılaştım. |
| set up | kurmak, düzenlemek | They set up a new office in the city. | Şehirde yeni bir ofis kurdular. |
| take after | birine benzemek | She takes after her mother in looks. | Görünüş olarak annesine benziyor. |
| turn down | reddetmek | He turned down the job offer. | İş teklifini reddetti. |
| turn up | çıkmak, ortaya çıkmak | She turned up late for the appointment. | Randevuya geç geldi. |
| wake up | uyanmak | I wake up early every morning. | Her sabah erken kalkarım. |
| work out | egzersiz yapmak, çözmek | I work out at the gym three times a week. | Haftada üç kez spor salonunda egzersiz yaparım. |
| bring about | meydana getirmek, yol açmak | The new policy will bring about changes in the company. | Yeni politika şirkette değişiklikler meydana getirecek. |
| come up with | bulmak, önermek | She came up with a brilliant idea. | Harika bir fikir buldu. |
| fill out | doldurmak | Please fill out this form. | Lütfen bu formu doldurun. |
| get along | iyi geçinmek | They get along very well with each other. | Birbirleriyle çok iyi geçiniyorlar. |
| give in | teslim olmak, boyun eğmek | She finally gave in to their demands. | Sonunda taleplerine boyun eğdi. |
| hold on | beklemek, sıkı tutmak | Hold on a moment while I check your details. | Detaylarını kontrol ederken bir dakika bekle. |
| keep up | sürdürmek, yetişmek | He needs to keep up with the latest technology. | En son teknolojiyi takip etmesi gerekiyor. |
| look into | araştırmak, incelemek | We need to look into this matter further. | Bu konuyu daha ayrıntılı incelememiz gerekiyor. |
| pass away | ölmek | His grandfather passed away last year. | Büyükbabası geçen yıl vefat etti. |
| put up with | katlanmak, tahammül etmek | She can’t put up with the noise any longer. | Gürültüye daha fazla katlanamıyor. |
| run out of | tükenmek, bitmek | We ran out of milk, so I need to buy more. | Sütümüz bitti, bu yüzden daha fazla almam gerekiyor. |
| show up | gelmek, ortaya çıkmak | She showed up late for the meeting. | Toplantıya geç geldi. |
| take over | devralmak, üstlenmek | She will take over the project from John. | Projeyi John’dan devralacak. |
| turn off | kapatmak | Please turn off the lights when you leave. | Çıktığınızda ışıkları kapatın lütfen. |
| work on | üzerinde çalışmak | He is working on a new project. | Yeni bir proje üzerinde çalışıyor. |
| back up | yedeklemek, desteklemek | Always back up your files. | Dosyalarınızı her zaman yedekleyin. |
| come down | inmek, düşmek | The price of the product has come down recently. | Ürünün fiyatı son zamanlarda düştü. |
| go through | gözden geçirmek, yaşamak | They went through a difficult time last year. | Geçen yıl zor bir dönem yaşadılar. |
| keep up with | ayak uydurmak, takip etmek | It’s hard to keep up with all the new trends. | Tüm yeni trendleri takip etmek zor. |
| let down | hayal kırıklığına uğratmak | He felt let down by his friend’s behavior. | Arkadaşının davranışından hayal kırıklığına uğradı. |
| make out | anlamak, seçmek | I can’t make out what the sign says. | İşaretin ne söylediğini seçemiyorum. |
| pick up | almak, toplamak | Can you pick up the groceries on your way home? | Eve dönerken market alışverişini alabilir misin? |
| put off | ertelemek | The meeting was put off until next week. | Toplantı gelecek haftaya ertelendi. |
| set up | kurmak, düzenlemek | They set up a new online store. | Yeni bir çevrimiçi mağaza kurdular. |
| turn up | ortaya çıkmak, yükselmek | The volume turned up too high. | Ses seviyesi çok yüksek oldu. |
| work out | çözmek, spor yapmak | We need to work out a plan for the project. | Proje için bir plan yapmamız gerekiyor. |
Bu liste, phrasal verbs’lerin anlamlarını ve kullanımlarını anlamanıza yardımcı olacaktır. Her birinin Türkçe açıklamaları ve örnek cümleleri, anlamlarını daha iyi kavrayabilmeniz için hazırlanmıştır.
0 Comments